“Asıl evlerimizin halini görünce delireceğiz”

[Haber görselii]

Çatışma ve sokağa çıkma yasağının sürdüğü bölgelerden en fazla göç alan kent Van oldu. Cizre ve Silopi’den gelen de var ama çoğunluğunu kadim bağları nedeniyle Yüksekovalılar oluşturuyor. Van’a göçenler bu zor bekleyişi anlatıyor.


‘İnadına o evde yaşayacağım’

[Haber görseli]

Martın son günlerinde, kızı cep telefonundan bir fotoğraf gösteriyor Songül Uzunköprü’ye. Ona da arkadaşı yollamış. Bir yatak odası. Tuvalet masasının aynasına “Yüksekova’da aşk başka yaşanıyor” yazılıp kalp içine alınmış. Önünde poz vermiş, eli tetikte bereli bir özel harekâtçı. “Gonyalı-Beyşehir” diye de not düşmüş.


‘Bataklık dururken sineği öldürüyorlar’

[Haber görseli]

Bu tür davaların ne ilki ne de sonuncusu. Ama Karaman’da 10-12 yaşlarında on erkek çocuğun mağdur edildiğinden emin olduğumuz cinsel istismar davası Türkiye’yi başka türlü sarstı. Dünkü ilk duruşma Karaman’ı alışık olmadığı olağanüstü halle tanıştırmıştı. Adliyeye yaklaşırken başlayan polis koridoru, arama noktaları, şehir dışından gelen grupların manidar biçimde Valilik isimli otobüs durağı ötesinden ileriye sokulmayışları… Diyarbakır Barosu Başkanvekili Ahmet Özmen manzarayı görünce “Newroz alanı gibi olmuş” dedi istihzayla.


Maraş’ta çok katmanlı bir “kamp” hikâyesi

[Haber görseli]

Alevi ve Sünni 16 köyün sakinleri Maraş’ta Suriyeliler için yapılacak konteyner kente, doğuracağı sosyal gerginlik yüzünden karşı çıkıyor. Hükümetten gelen son sinyalse “Devlet yatırım yaptı, geri dönüş yok”. Asıl mesele Alevi-Sünni ekseninde. Maraş Yaşam Platformu sözcüsü Salman Akdeniz, 25 bin Alevi nüfusun ortasına 25 bin Suriyeliyi getirmekte kasıt buluyor.


İzmir’de “meçhul” mülteciler mezarlığı

Bir din insanıyla ölümden konuşmanın kolay ve de zor yanları var. Bir müddet sohbet edip, diyeceklerimi küstahlık olarak algılamayacak gönül genişliğini hissettikten sonra sordum: Bütün bunlara isyan ettiğiniz oluyor mu? 35 yıldır mezarlıklarda imamlık yapan Ahmet Altan’ın son altı aydır görev yeri İzmir Bayraklı’daki Doğançay Mezarlığı. Çevredeki bahar yeşili, katırtırnağı sarısı tepelere bakarak cenaze aracıyla yukarı kıvrılmışız. Kimsesizler mezarlığına… 412. ada mülteci mezarlarına ayrılmış. Tepelerinde siyah boyalı plakalarda beş haneli rakamlar olarak yatan, çoğunluğu Avrupa’ya hayalleriyle bindikleri botlardan sağ çıkamayan mülteciler.


Amedspor’un hükmen galip bir maçı

[Haber görseli]

Diyarbakır’ın dışına doğru Diclekent’in daha yapılmamış yollarından bata çıka geçip Amedspor Tesisleri’ne varıyoruz. Fenerbahçe maçı öncesi yarı gergin, yarı neşeli, takım önümüzden idmana çıkıyor. Bir yanda kaslar açılıyor, sahanın dışındakiler içinse ayrı bir idman var. Takımın basın sözcüsü Soran Haldi Mızrak bir avukat, zira takım belki tüm Kürt kurumlarının kaderi olarak kendini davalardan, cezalardan ayrı tutamıyor. Kulübün bilgisayarlarına el kondu malum. Kandil’den 3-5-2 falan gibi taktik talimat mı arandı acaba? Soruyorum, sinirden gülüyorlar.


Suriyelilerin Kaybolan Emekleri…

[Haber görseli]

Tek göz eve sığınan 7 nüfuslu Suriyeli aile ayda 1000 TL ile geçinmeye çalışıyor.

2011’den beri savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin resmi sayısı iki buçuk milyona yaklaştı. Gerçekçi tahminlerse bu rakamın üç milyonu aştığını söylüyor.


“Villa da verseler Sur’da artık istemem”

[Haber görseli]

Ev malzemeleri satan züccaciyemsi dükkânın önünde dallı güllü kumaşlarla kaplı sünger yataklardan koca bir tepe vardı. “Bizim döşekler, yorganlar yün olur. Bu sünger olanlar Sur’dan gelenler için. 20 liraya yatak işte…” dedi. Adına Yaşar diyelim. Bütün yün yorganları Sur’da şu an.


“Dayağı yiyip oturmam gerekiyormuş”

Sondan başlamak gerekli. Fevziye Cengiz’le davanın başından beri avukatlığını yapan Hanife Yıldırım’ın bürosunda buluştuğumuzda çok şeyden konuştuk. Nefesi tıklaşarak o günü tekrar anlattı, “Başıma gelecekleri bilseydim dava açmazdım” dedi. Yılmıştı. O da, eşi Murat Cengiz de ruhen bitkindi. Fakat en son fotoğrafı çekilirken, “Ben artık fotoğraflarda gülmek istiyorum” dedi birden Cengiz. Eşiyle sarılıp gülüşerek poz


Kitap küllerinden doğan bir direniş

Biri Barbie desenli bir çantayı tutuşturmaya çalışıyor, diğeri çıkartmaların durduğu rafı devirip üzerinde tepiniyor. Bir genç, onun da sevdikleri, onu sevenler var hayatta, hasır bir tabureyi kitaplara hınçla vuruyor, vuruyor. Kırşehir’in en büyük, hatta tek kitapçısı Gül Kitabevi’nin 8 Eylül’de yıkılıp yakılışının görüntüleri, insan cinsinin alçalabileceği zaviyelere dair belgesel gibi aynı zamanda. İrkiliyorsunuz. Neredeyse üç