Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/roportajlar/marasta-cok-katmanli-bir-kamp-hikayesi/

Maraş’ta çok katmanlı bir “kamp” hikâyesi

Alevi ve Sünni 16 köyün sakinleri Maraş’ta Suriyeliler için yapılacak konteyner kente, doğuracağı sosyal gerginlik yüzünden karşı çıkıyor. Hükümetten gelen son sinyalse “Devlet yatırım yaptı, geri dönüş yok”. Asıl mesele Alevi-Sünni ekseninde. Maraş Yaşam Platformu sözcüsü Salman Akdeniz, 25 bin Alevi nüfusun ortasına 25 bin Suriyeliyi getirmekte kasıt buluyor.

[Haber görseli]

Gökyüzüne üç ateşin isi yükseliyor. “Akreplerin”, “Kirpilerin” arkasında bir grup jandarma ateş başında. Kahramanmaraş’ın ovaya açılan ağzında Suriyeli sığınmacılar için kurulacak konteyner-kentin inşaatını koruyorlar. Aşağı Terolar köyünden Hasan’ın “Gençliğimizin geçtiği, hayvanlarımızın beslendiği yerdi” dediği tepe gün içinde onlarca iş makinesiyle dümdüz ediliyor.

Birkaç yüz metre ileride cemevinin yanına ateş yakılmış. Maraş Yaşam Platformu pankartı altında kamp oraya yapılmasın diye nöbet tutuluyor. Aynı Hasan “Biz merhametli insanlarız, derdimiz Suriyeliler değil, ne olur bunu anlasınlar” diyor.

Merkezdeki eski sanayi bölgesine yakın çadır kentten beş çocuk babası bir Suriyeli’nin efkârdan yaktığı sigaranın alevi de yükseliyor aynı göğe. Bu kamptakilere, yetkililerin dahi tam veremediği sayıda sığınmacı daha eklenerek Sivricehöyük’teki yenisine geçecekler.

[Haber görseli]

“Hayvan bağlar gibi”

Ovaya yayılan 16 köyün sakinleri 19 gündür bu kampa karşı çıkıyor. Mesele bir doktora tezine mevzu olacak kadar katmanlı. Neden karşılar?

Bir katmanı, köy ortak alanlarının Büyükşehir Yasısı sonrası kolay manipüle edilen “kamu yararı” gerekçeleriyle bu vasfı kaybetmesi. Bu alan Sivricehöyük’ün bin yıllık merasıydı. Köylüler oraya ne yapılırsa yapılsın karşı çıkacaklarını söylüyor; sürece dahil edilmemelerine itiraz ediyor. İkinci boyut başka köylerin mera alanlarıyla kamulaştırılacak tapulu arazilere yapılacak üçüncü organize sanayi bölgesi. Bölge sermayesinin mevzua iştahlı dahli bu kampın ucuz Suriyeli emeği merkezi olacağının sinyallerini veriyor.

Ama asıl mesele Alevi-Sünni ekseninde görünüyor. Maraş Yaşam Platformu sözcüsü Salman Akdeniz, tüm ovada 25 bin etmeyen Alevi nüfusun ortasına 25 bin Suriyeliyi getirmekte demografik kasıt bulduklarını söylüyor. “Özellikle bir fitil yakmak isteniyor. Yoksa onlar mihmanımızdır, böyle ağırlamak istemeyiz” diyor. İngiltere’deki Pazarcıklılar Derneği Başkanı Selver Çulpan, “Suriye’de savaşın müsebibi Aleviler gibi gösterilirken, savaştan kaçan insanların buranın Alevilerine karşı nasıl önyargıları olacağını bilemeyiz” diye endişesini dile getiriyor. Sivricehöyük muhtarı Mehmet Caner, bitap halde elindeki dilekçe dolu dosyayı açmış. “Hem biz sesimizi duyuramıyoruz hem de o insanları affedersiniz hayvan bağlar gibi kapatacaklar. Çalışmayan kadınlar, çocuklar dışarı hiç çıkmayacak mı? Kapıya cihaz, etrafa tel yapılacak deniyor. O alana 25 bin kişi, iki cami, iki futbol sahası nasıl sığacak zaten muamma. Planda bunlar var”.

[Haber görseli]

‘Tam bir darboğazdayız’

Kampa en yakın köylerden Fituşağı’nın muhtarı Ahmet Uluç, bunun özellikle Alevi-Sünni meselesi gibi yansıtılmasına karşı çıkıyor. Bir Sünni köyü olan Fituşağı sakinleri başından beri seçilen yere, alanın darlığına itiraz ediyor. Uluç “Allah onlara yardım etsin ama kampta 27 bin Suriyeli olacağı söyleniyor. Sadece beş bini her gün dışarı çıksa buralarda hayat değişir” diyor. Plana göre yolları değişecek, organize sanayi bölgesi için meralarını kaybetmişler, bazı tarım alanları istimlak edilmiş, “Yazın, tam bir darboğazdayız” diye yakınıyor Uluç.

“Geri dönüş yok”

Cumartesi 20.30 sularında AKP’nin Maraş İl Binası, mevzuyla ilgili sürpriz bir toplantının mahalliydi. Maraşlı olan Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın kente ziyaretini vesile eden Dulkadiroğlu İlçe Başkanı Ömer Debgici, altı muhtarı ve avukatları buluşturdu. Yaşam Platformu avukatları Mehmet Ercoşman, Haydar Altunpek, Mustafa Torun, Hüseyin Anıl Engizek, toplantı sonrası direniş çadırına döndüklerinde herkes etraflarını sardı: Ne oldu, ne oldu?

Davetli muhtarlar Ahmet Uluç (Fituşağı), İrfan Yıldız (Kapıçam), Mehmet Çakallıoğlu (Abbaslar), Mustafa Çilgı (Çınarlı), Kenan Yılmaz (Yeniköy), Mehmet Caner (Sivricehöyük) ve Muhtarlar Derneği Başkanı Yaşar Altuntel, görüşmede bunun bir Alevi-Sünni meselesi olmadığını, kampın yerinin sorunlu olduğunu anlatmışlardı. Hakikaten bu muhtarların yarısı Alevi, yarısı Sünni köylerinden ve başından beri itiraz noktalarında ve hukuki süreçte birlikteler. Ünal’dan aldıkları yanıtsa Kültür ve Turizm Bakanı olarak yapabileceklerinin hududuyla başlamış. Muhtemelen buluşmanın nihai mesajı da bu Ünal “Yalçın Akdoğan’la ve AFAD Başkanı’yla yaptığı görüşmelerde devletin buraya büyük yatırım yaptığı ve geri dönmeyeceği izlenimini edindiğini” söylemiş. “Güvenliğinizin teminatı benim” gibi de bir vaatte bulunmuş.

Avukat Ercoşman, naklettikçe kalabalıktan itirazlar, “vay vay vay”lar yükseliyordu. Ayaz, yağmur olarak düşmeye başladığında aralarındaki fikir ayrılıklarını onarma, taleplerinin peşini bırakmama kararı alındı coşkuyla. “Hukuksuzlukları anlatacağız, anayasal haklarımızı kullanacağız, biz de bu ülkenin vatandaşıyız” diyorlardı. Yürütmeyi durdurma başvurusunun neticesi beklenirken bölgeden yeni eylem haberleri gelebilir. Ekonomik boykot da bunlardan biri; merkez esnafı şimdiden dertli.

Fakat mesele en çok politik-psikolojik yanıyla irdelenmeyi icap ettiriyor.

– 2 –

20 evden korkmam 20 bin kişiden korkarım

[Haber görseli]

Maraş katliamında bir oğlu öldürülen Satiye Yıldız, Suriyeliler için yapılmak istenen kampa karşı düzenlenen eylemde biber gazıyla da tanışmış.

Maraş katliamından sonra yıllarca ‘mülteci’ olan Aleviler, Suriyeliler için diplerine kurulacak kampı neden istemediklerini anlatıyor.

Alevi Kültür Derneği Pazarcık Şube Başkanı Hasan Hüseyin Değirmenci, 1978’de Ümit isimli lokantaları kaç senelik ahbabı komşu esnaf tarafından yakıldığında 24 yaşındaydı. Hâlâ uykularından o günlerin kâbuslarıyla uyanıyor. Maraş katliamının ertesinde İsviçre’ye iltica etti. Bir süre mülteci kampında kaldıktan sonra ailesini yanına alışını, aynı işi yapanların dörtte biri kazanarak, sınır dışı korkusuyla her hareketine dikkat ederek hayat kurma çabasını anlatıyor şimdi. Katliamdan canını kurtarmış, sonrası eziyet…

Açıkça soruyorum, İsviçre’de sizin bulunduğunuz kampı yakınında istemeyenler eylem yapsa ne hissederdiniz? “Moral olarak çökerdik” diyor o da açıkça, “ama bu söylediklerime engel değil. Burası kamp için yanlış yer. Ülkelerine dönebilmelerinin koşulları sağlanmalı ya da sınıra yakın yerlerde olmalı Suriyeliler. Bakın bir yangın çıktığında şu ağaç, bu ağaç dinlemez, yakar gider…”

Katliam dolu tarihleri Alevileri zor mültecilik tecrübelerine mecbur kılmış. Kahramanmaraş’ın ovaya açılan ağzında, Suriyeli sığınmacılar için inşaatına başlanan konteyner kente karşı çıkan dört Sünni köyü de var. Ama burası asıl Türkiye’de Alevilerin toplu halde en yoğun yaşadığı bölge. Direniş çadırı etrafında dokunduğunuz hemen herkesin ya bizzat ya akrabaları üzerinden mültecilik tecrübesi var, neye benzediğini biliyorlar. Uzaktan bakınca anlaması güç gelebilir, bu itiraz neden?

O da mülteciydi

70’lerindeki Satiye Yıldız hayatının ilk biber gazını bu eylemlerde yedi. “Önce havai fişek sandım” diyor gülerek. 1978 Maraş katliamında Satiye Teyze’nin bir oğlu öldürüldü; mezarı hemen karşı ormanda. Nefes almadan sayıklar gibi katliam günlerini, elinde orakla, sopayla Alevilere saldıranları, karnı yarılan hamile kadınları, kapılarına kırmızı boya çalınışını anlatıyor. O da Almanya’da yedi yıl mülteci olarak yaşadı; birlikte gittiği bir kızı ve oğlu hâlâ orada. Devletin mülteci olarak ona verdiği evini raflarına kadar anlatıyor.

Satiye Teyze Maraş’ta var olan çadır kent dışında, mahallelere sığınmış, sokaklarda yaşayan Suriyeli gördüğünde içinin nasıl parçalandığından bahsediyor. Bir liraysa bir lira, çocuklara gücü yettiğince yardım ettiğinden… Denk geldiğinde Suriyeli Kürtlerle konuşuyormuş da. Zaten ovadaki bazı köylerde yerleşik Suriyeli Kürtler de var. Ama işte her şeye rağmen Satiye Teyze, evinin birkaç yüz metre ötesindeki bu kampı istemiyor. “20 evden korkmam ama 20 bin insandan korkarım kızım” diyor. Suriyeli Arapların yirmişer otuzar bütün köylere dağıtılmasının daha iyi olacağını düşünüyor o. Toprağında “azınlık” olmak istemiyor.

Bir travma tetiklendi

Müzisyen Ulaş Özdemir, Ezidi katliamından beri Alevilerin endişe dolu ruh hallerini ve bu kamp öncesinde kol gezen IŞİD’li korkusunu anlatıyor. AFAD kamplarıyla IŞİD’i aynı cümleye sokan her haber, diplerine gelen 25 bin kişilik bu kampa bakışlarını etkiliyor gayri ihtiyari. “Bütün o jandarmaları, Akrepleri, TOMA’ları görmek halkta burada askeri bir şey yapıldığı hissi uyandırıyor. Bunların hepsi Aleviler için Maraş olayları demek. Sanki bir travma tetiklendi”. Özdemir, failin suçla yüzleşmesi kadar mağdurun da acısıyla yüzleşmesi gerektiğini ama Alevilerin kendi aralarında dahi o günlerden çok konuşmadıklarını söylüyor. Tıpkı 1915’te Ermenilere ne olduğunun konuşulamaması gibi. Satiye Teyze’nin şimdi birden dökülüşü tetiklenen yüzleşilmemiş travma yüzünden belki de. Diğer yandan hâlâ kent merkezinde katliam anmasına izin verilmiyor; mevzudan konuşmaya kalkan da mağdurken “mezhepçilik” ithamıyla karşı karşıya kalabiliyor. “Kampla bu kadar yakın olmak insanları geriyor, bir gerginlik, bir karşılaşma, neyin neye yol açabileceğini bilmiyorlar çünkü. Baktığınızda Maraş olayları iki Sünni öğretmenin öldürülmesiyle başladı, sonra kaç Alevi öldürüldü” diyor Özdemir. Kaldı ki Sivas gibi Alevilerin yoğun yaşadığı yerlere başka sığınmacı kampları kurulacağı söylentisi endişeleri daha da katmerliyor. Özdemir’in işaret ettiği gibi, “bu insanlar neden korkuyor, anlamaya çalışmak lazım”.

Kamp kurarak hak savunulmaz

Muhtarlık tecrübesi de olan Hüseyin Sayılır 25 yıl Almanya’da yaşadıktan sonra 2005’te Türkiye’ye kesin dönüş yapmış. “İlk gittiğimde bir buçuk yıl sokakta yattım” diyor. Düzenini oturttuktan sonra 15 yıl yaptığı iş de mülteci gençlere sosyal pedagojik destek vermek. “Savaşın dramını, insana neler ettiğini bilirim. Avrupa’nın Suriyelileri kabul etmeyip parayla buraya yollamalarını görmek lazım. Yapılması gereken, bu insanları Avrupa’da olduğu gibi topluma yerleştirmek, eşit haklar sağlamak, dil kursları açmak, çocuklarına eğitim şansı vermektir. Buraya yapılacak gibi kampları savunduğunda Suriyeli’nin hakkını savunmuyorsun. Her mahalleye dağıtıldığında onlar da entegre olabilirler. Bu haliyle savaş politikasının etkisiyle her an savaşacak bir güç oluyorlar. Ucuz işgücü olarak köleleştiriliriyorlar. Aynı zamanda iktidarın oy oranı düşük yerlerin dengesini değiştirme oyununda kullanılıyorlar.”