Ramazan Demir: “Her yıkılmış ev bizim için mezar’”

Ayakta kalmış cami oradaysa, o zaman sokak şuradan geçiyordu, sağa dönünce üç bina vardı… İnsanın oturduğu sokağı, içindeki kişisel eşyalarıyla birlikte evini dümdüz bulması, bağırmak isteyip ses tellerinin düğümlendiği kâbus sahnelerine benziyor. Şırnak’ta 14 Mart’ta başlayan sokağa çıkma yasağı çatışmaların bitiminden sonra da uzayarak tam sekiz ay sonra kalktığında kentte sadece en küçüklerinden sayılabilecek birkaç mahalle ayaktaydı. Gerisi düzlenmiş bir moloz yığını.
Şırnaklı avukat Ramazan Demir, gitti, kendi ve akrabalarının evini bulmaya çalıştı, tepesinde büyüdüğü ağaçları aradı. Şu ara tüm Şırnaklıların yaptığı gibi.


Yine mi göç edeceğiz

[Haber görseli]

Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyor. Burada yaşayanlar ise isyanda. “Biz göçmen değiliz, bu toprağın yerlisiyiz. Bize sorulmadan nasıl karar verilir” diye çıkışıyor Hakkarili 74 yaşındaki İbrahim Özdemir. Şaban Güzel, 1994’te Çukurca’ya bağlı köyünü boşaltıp ailesiyle Hakkari merkeze yerleşmiş. “Buradaki memurlar giderse Hakkari biter, biz bir daha mı göç edeceğiz” diye soruyor.


“Asıl evlerimizin halini görünce delireceğiz”

[Haber görselii]

Çatışma ve sokağa çıkma yasağının sürdüğü bölgelerden en fazla göç alan kent Van oldu. Cizre ve Silopi’den gelen de var ama çoğunluğunu kadim bağları nedeniyle Yüksekovalılar oluşturuyor. Van’a göçenler bu zor bekleyişi anlatıyor.


‘İnadına o evde yaşayacağım’

[Haber görseli]

Martın son günlerinde, kızı cep telefonundan bir fotoğraf gösteriyor Songül Uzunköprü’ye. Ona da arkadaşı yollamış. Bir yatak odası. Tuvalet masasının aynasına “Yüksekova’da aşk başka yaşanıyor” yazılıp kalp içine alınmış. Önünde poz vermiş, eli tetikte bereli bir özel harekâtçı. “Gonyalı-Beyşehir” diye de not düşmüş.


Diyarbakır’da Cizre yarası

Yeniköy Mezarlığı’na giden yolda okul üniformasıyla ne çok genç var. Hepsi, Diyarbakır’da iki gün önce Cizre’de yaşananların protestosu sırasında öldürülen Mahmut Bulak’ın arkadaşları. Lise ikide okuyan 16 yaşında bir genç.


Amedspor’un hükmen galip bir maçı

[Haber görseli]

Diyarbakır’ın dışına doğru Diclekent’in daha yapılmamış yollarından bata çıka geçip Amedspor Tesisleri’ne varıyoruz. Fenerbahçe maçı öncesi yarı gergin, yarı neşeli, takım önümüzden idmana çıkıyor. Bir yanda kaslar açılıyor, sahanın dışındakiler içinse ayrı bir idman var. Takımın basın sözcüsü Soran Haldi Mızrak bir avukat, zira takım belki tüm Kürt kurumlarının kaderi olarak kendini davalardan, cezalardan ayrı tutamıyor. Kulübün bilgisayarlarına el kondu malum. Kandil’den 3-5-2 falan gibi taktik talimat mı arandı acaba? Soruyorum, sinirden gülüyorlar.


“Villa da verseler Sur’da artık istemem”

[Haber görseli]

Ev malzemeleri satan züccaciyemsi dükkânın önünde dallı güllü kumaşlarla kaplı sünger yataklardan koca bir tepe vardı. “Bizim döşekler, yorganlar yün olur. Bu sünger olanlar Sur’dan gelenler için. 20 liraya yatak işte…” dedi. Adına Yaşar diyelim. Bütün yün yorganları Sur’da şu an.


Kitap küllerinden doğan bir direniş

Biri Barbie desenli bir çantayı tutuşturmaya çalışıyor, diğeri çıkartmaların durduğu rafı devirip üzerinde tepiniyor. Bir genç, onun da sevdikleri, onu sevenler var hayatta, hasır bir tabureyi kitaplara hınçla vuruyor, vuruyor. Kırşehir’in en büyük, hatta tek kitapçısı Gül Kitabevi’nin 8 Eylül’de yıkılıp yakılışının görüntüleri, insan cinsinin alçalabileceği zaviyelere dair belgesel gibi aynı zamanda. İrkiliyorsunuz. Neredeyse üç


Çocuklar, kadınlar, sınırlar ve ani hareketler

Dağa kaçan çocuklar edebiyatı, sınırda çocuk öldürmenin normalliği, ‘ani hareketle’ kılık değiştiren istismar dili. Kimse gerçekten çocukları umursamıyor.


Şantiyede taşlanan Kürt işçinin barışı

Aynı esnada başka bir karede Kürt işçiler taşlanıyor. Savaşın ve de barışın ekonomisini konuşmayacak mıyız?