“Biz sevinmeyi bilmiyormuşuz”

7 Haziran akşamüstü, seçime mahsus gazetecilik işlerinin yanı sıra, aslen bir vatandaş hissiyle oy verdiğim okula, sandığıma dönmek istedim. Saat 5’e yaklaşıyordu. Bir seçim günü için alışık olmadığım kadar kalabalık koridorları geçip sınıfa girdim.. İçeride benim dışımda, benzer hislerle gelenler de vardı.


‘Zorla oy vereceklerse beni assınlar daha iyi’

Ağrı Havaalanı’nda inenleri, baskıda kırmızı ayarı kaçtığından herkesin tuhaf göründüğü üç dev poster karşılıyordu: Atatürk, Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu. Bu hazırlığın üç-dört gün evvelki AK Parti mitinginden mi kalma olduğunu sormak için güvenlik görevlisine yanaştığımda yanında “Tuvalette su akmıyor, her yer leş gibi” diye söylenen biri vardı. Bizzat tetkik ettim, hakikaten 15 seneyi devirmiş kasaba otogarlarının tuvaletlerini andırıyordu. Meğer havaaalanı Davutoğlu mitingi öncesi birtakım eklemelerle “yenilenmiş”, vesileyle adı da değişecekmiş. İçeride bir yerde boya kokusu, yeni yürüyen merdivenler, bir yerde çatlak kolonlar, kokan tuvaletler. Ne güzel bir -yeni- Türkiye özeti.


Film gibi emek savaşı

İstanbul’da hayat felç edilmişken Nakış İşçileri Birliği üyesi yüzlerce işçi inat etti, 1 Mayıs’ta tam 13 km yürüdü. İki yıllık mücadeleleri “tarihi” anlarla dolu.

Şurası kesin, Nakış İşçileri Birliği’nin hikâyesi Türkiye emek mücadelesi tarihinde nadide bir yerde duracak. Hele bazı sahneler film gibi akıyor önünüzde. 1 Haziran 2013 de öyle, son 1 Mayıs da. Güzel yanıysa hepsinin gerçek olması.


100 yıla sınırdan bakmak

Yeni çiçeklenmiş kayısı ağaçlarının arasından Arpaçay’ın kıyısına indiğimiz o anı unutamayacağım. Önümüzde usul akan, genişliği bazı yerde on metre olan çayı, iri taşlardan zıplayıp geçebilirdik istesek. Ama karşı tarafa gidebilmek için biz karadan neredeyse 1200 kilometre yol yapmıştık. Çünkü durduğumuz yer Kars’ın Digor ilçesine bağlı Halıkışlak köyüydü, karşısı ise Ermenistan’da Armavir’e bağlı Bagaran.


Sömürgeciye direnene değil, sömürgeciye talip

Kadim bir Afrika sözünü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano sık kullanırdı: “Avlanmanın tarihi her daim avcıyı kutsar; av olan aslanların kendi tarihçileri anlatamadıkça…” Galeano’nun sivil mikro tarihçiliğine ve şiirsel diline pek denk düşen bu veciz söz, sadece tarihyazımını değil, tarihe bakışı, bizatihi tarihle ilişkiyi de kapsıyor aslında. Avcıdan yana mısınız, avdan yana mı? Hangisinin tarihini dinlersiniz?


İnsansız ‘barış’ araçları

Diyarbakır’daki çalıştayla, Lice’deki kalekol protestosu arasında 90 kilometreden fazlası var. Söyler misiniz ‘kilit’ böyle mi açılacak?


Çocuklar, kadınlar, sınırlar ve ani hareketler

Dağa kaçan çocuklar edebiyatı, sınırda çocuk öldürmenin normalliği, ‘ani hareketle’ kılık değiştiren istismar dili. Kimse gerçekten çocukları umursamıyor.


Pas rengi haritalar

Adını sonradan öğrendik, hikâyesini hâlâ tam bilmiyoruz bile. Okmeydanı’nda Ayhan Yılmaz’ı cenazesindeyiz.


Michael Hardt: “Bazen umut, sadece ne becerdiğimizi hatırlamaktır.”

Meşhur siyaset felsefecisi Michael Hardt’la Soma’daki iş cinayetini, yeni ‘sınıf mücadelesini’, Gezi ve benzeri hareketlerin istikbalini konuştuk.


Çok üzüldünüz ama isyanınız önce neye?

Soma katliamı içinizi parçaladı, öfkelendiniz. Ama önce neye? AK Parti neoliberalizmini konuşmadan devam etmek ‘kader işte’ demekten farksız.