Beterin beteri varsa yeteri de var

Sevilay Çelenk / DUVAR
Beterotu’nu okurken yazarın kendine ve hayata dönük dürüstlüğünün müthiş bir gözlem gücüyle birleştiğini ya da bu olağanüstü gözlem yetisinin zaten o dürüstlükten beslendiğini seziyorsunuz. Beterotu neoliberal politikaların metropol keşmekeşiyle el ele yol açtığı “sıkışmanın” farklı görünümlerini ve farklı kuşaklardan kadınların ya da erkeklerin hayatlarındaki tezahürlerini, kısacık zaman aralıklarına yerleşerek ustalıkla hikaye ediyor.


Beter zamanlarda ‘Beterotu’

Emek Erez / DUVARKitap
Pınar Öğünç, “Beterotu”nda günlük güneşlik bir dünya anlatmıyor, hem son yılları hem de hayatın tüm ayrıntılarıyla şimdiyi anlatıyor. Gündelik hayatın boğuculuğu, vahşi kapitalist çağda insani olanın yitirilişi, kendisinden başka olana yaşam hakkı tanımayanların yolunu bulduğu, hayata dair olanın yıkımla karşılaştığı, bir dünya hikâye edilmeye çalışılan. “Ağrı Eşiği” karakterinin söyledi gibi, ‘aynı kalamayacağın bir şey oluyor’, aynı kalamayacağımız çok şey oldu. Hayat sürüyor, yaş geçiyor ama yaşanan geçmiyor, hayatın toplamı sayılarla ifade edilen değil çünkü an an hissedilen, iz bırakan.


Şimdinin hayatları

Buse Özlem Bay / K24
Beterotu’ndaki öykülerin ortak noktası, sanırım hepsinin büyük bir manzaranın küçük birer parçası olması… O küçük parçalar da kendi içlerinde yeni manzaralar anlatıyor. Matruşka bebekleri veya Bruegel tablolarındaki gibi. Her gün gördüğümüz şeyleri başka bir gözden okumak ve başka birilerinin de bizim gördüklerimizi gördüğünü bilmek, edebiyatın galiba en haz verici noktası. Gördüklerinin boşlukta kaybolmadığını ve birilerinin onları alıp somut bir şekilde sana sunabildiğini görmek garip de olsa yalnızlık hissini kıran yegâne şeylerden biri. Kıyameti bile yalnız yaşamadığını bilmek insanı mutlu etmiyor mu?