“Kendimuz zaten yeşiluk, yolun yeşilu olur mu?”

Kuşaklar değişse de yaylalardan konuşurken bütün gözler parlıyor. Havasını suyunu övüyorlar, ahbaptan söz eder gibi ismiyle hayvanlarını anıyorlar, köyden yaylalara sekiz saat süren patika yürüyüşlerini, hiçbir eğlentide tadını bulamadıkları “yayla neşesini” anlatıyorlar. “Nerede o neşe şimdi” dertleniyorlar. Devletin zor gücü yeri geldiğinde bir dozer kılığında dolaşıyor ortalıkta. Doğu Karadeniz’de sekiz ilin yaylalarını denizden iki bin,


İki oğul, iki acı

Savaşın fenalığını anlatmaya yarattığı yıkımdan başlıyoruz. Haliyle böyle. Savaşın “taraflarının” acısı sanki bir tartının iki kefesine konuyor. Savaşı konuşmaya önce akıldışılığından başlamak gerekiyor belki; savaşmamayı böyle, akılla seçmek gerekiyor. Yoksa Recep ile Rıdvan’ı ne yapacağız? Erzurum merkeze 200 km uzaklıktaki Karaçoban ilçesinde, Kırımkaya mahallesindeyiz. Tek katlı taziye evinin bir köşesinde iki gencin fotoğrafları duruyor: Recep