Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/kose-yazilari/halklarin-kardesligi-kadar-tas-dussun/

“Hay halkların kardeşliği kadar taş düşsün başınıza”

Kürtçe türkü söylediği için öldürülen Emrah Gezer cinayetinde karar duruşması 8 Eylül’de…

Aynur Doğan’ın ‘fazla’ Kürtçe söylediği için yuhalandığı o geceden sonra Taksim’de bir barış yürüyüşü olmuştu. Orada unutamadığım andır; Türkçe ve Kürtçe ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ sloganlarıyla yürünüyor. Kalabalıktan rahatsız olan, kolları karton poşet dolu bir genç kadın bağırdı: “Hay, halkların kardeşliği kadar taş düşsün başınıza.”

O gün hasbelkader Taksim’de yanıma düşen Arjantinli çift “Bu neyin yürüyüşü” diye sorup öğrenince, herkesle birlikte Tünel’den Galatasaray’a yürümüştü alkış tutarak. Ama ben sonra “Niye barış yürüyüşünde Kürtçe slogan atıyorlar ki! Yeri mi yani?” diyen bazı Türkleri ‘Biji biratiya gelan’ın ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ demek olduğuna ikna etmekte zorlanmıştım.

Şimdi bir türkü barda Kürtçe türkü söyledi diye canından olan Emrah Gezer davasından söz edeceğim, biliyorum anında bana yakın tarihli PKK eylemlerini hatırlatan mail’ler yollanacak. Sanki bilmiyoruz. Sanki uzayda bir yerde acılar çarpışıyor, bir Türk’e karşılık bir Kürt öldüğünde sıfırlanıyor, normalleşiyor. Şimdiye kadar bu meseleden ölen kim varsa koca bir taş olmuş tepemizde. Hareket edemiyoruz, nefes alamıyoruz, farkında olmayanlar var.

Kürtçeye tahammül

Emrah Gezer, 27 Aralık 2009 gecesi arkadaşlarıyla bir türkü bara gitmişti; birinin doğum günü. Bir ara Emrah, ‘Ceylanım’ diyen bir Kürtçe türkü söylemeye başladı. Görgü tanıkları “Kürtçe sizi mi dinleyeceğiz ulan”, “Pis Kürtler” şeklinde söylenen bir kadından söz ediyor. İnsan iki hadiseyi karıştırmak istemiyor, lakin anmadan olmaz. Bu kadın, aylarca, yıllarca gündemde duran 1995 tarihli ‘Kumkapı cinayeti’nin kahramanlarından Sinem Uludağ. Yanında da eski Özel Harekâtçı Serkan Akbulut var. Uludağ, “Erkeksen sık”a varan, Akbulut’u teşvik gayretleriyle azmettirici olarak yargılanıyor. “PKK’lı mısınız?”, “Kürt’üz ama PKK’lı değiliz” derken iş sokağa taşıyor. 29 yaşındaki Emrah, polis Akbulut’un silahından çıkan 15 kurşunla orada ölüyor, kardeşi zor kurtuluyor.

İfadelere göre olayın nasıl cereyan ettiği net olmasına rağmen dava 1.5 yıldır sürüyor. Gezer ailesinin ve davayı takip edenlerin korkusu, “Neden yaptın” diye soran mahkeme başkanına “Kürtçe şarkıya tahammül edemediğim için” diyen Akbulut’un bu gerekçeyle tahrik indiriminden yararlanması. Bu, ‘Kürtçe şarkıya tahammül etmek’ gibi bir tahrik unsurunun teamüllere eklenmesi demek çünkü.

Kaderin cilvesi, Diyarbakır’dan Ankara’ya göçen Gezer ailesi 1996’dan 2005’e kadar türkü bar işletmiş. Cinayet sonrası Milliyet’ten Devrim Sevimay’ın yaptığı söyleşide baba Cemal Gezer anlatıyor: “Hiçbir yerde Kürtçe türkü çalınamazken bizim barda canlı çalınırdı ama siyaset yasaktı. Orada ne bu vardı (eliyle zafer işareti yapıyor) ne de bu vardı (bozkurt işareti yapıyor). Amaç da birdi: Deşarj olmak, halay tepmek. Malum, bizim Güneydoğu halayları çok özeldir, duyan kalkmadan duramaz. 50, 100 kişi… Bayanlar, baylar, yaşlılar, gençler hepsi bir halayda. Rahmetli MHP’li Mehmet Gül’le Sırrı Sakık, Murat Bozlak’ın bile aynı halaya kalktıkları vakidir o barda. (…) Ama biz de o kadar hassas davranıyorduk ki, mesela bazı Irak orijinli Kürtçe türkülerde ‘Kürdistan’ kelimesi geçiyorsa biz onu ‘Gülistan’ yapıyorduk.”

Yerli yersiz kimlik yoklamaları, bir kez ‘Kürtçe türkü ruhsatı’ sorulması dışında türkü barda hiçbir tatsız hadise yaşanmamış. Cemal Gezer’in şu cümleleri de hatırlansın isterim: “Emrah’ı aslında sadece o polis değil, bu sistem öldürdü. O polisin almış olduğu eğitim gereği öldü Emrah. Çünkü ona 10 yıl Güneydoğu’da Özel Harekât polisi olarak görev yaparken ‘Öteki dil senin düşmanın’ demişler. Yoksa Kürtçenin öteki dil, öteki dilin de bir düşman dili olduğunu nereden bilecek? Benim Emrahım 29 yaşındaysa bu katil olan çocuk da 32 yaşında.”
Karar duruşması 8 Eylül, saat 10.00’da Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.