Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/kose-yazilari/balikesirde-kurt-istilasi/

Balıkesir’de ‘Kürt istilası’

Telefonun diğer ucunda bağımsız aday Serap Yeşiltuna. ‘Temizlik’ vaat eden Serap Hanım Kürtler şöyle olsun istiyor…

1980 doğumlu bir insan. Boyunu bosunu görmedim ama fotoğraflarda çıtıpıtı, narin bir hali var. Sarı sarı katırtırnaklarının, taze ekilmiş Kuzey Ege tarlalarının önünde duruyor. Üzerinde bu işlere yakışacağını düşündüğü mavi küçük bir ceketle köy yollarında poz vermiş. Çarşıda, pazarda, sokaklarda teyzeleri kucaklıyor, amcalarla gülüşüyor. Fotoğraflara bakıyorum, Serap Yeşiltuna isimli bu genç kadın birilerini seviyor. Yani istediğinde bunu yapabiliyor.

Balıkesir Balıkesirlilerindir

Serap Yeşiltuna, Ulusal Parti’nin Genel Sekreter Yardımcısı, Balıkesir’den bağımsız aday. Ulusal Partililer’in Kürtler’den öğrendiği yöntemle, ‘Kürt istilasına’, ‘Kürt mafyasına’ karşı temizlik vaatleriyle seçime bağımsız giren adaylarından biri.
Kişisel web sitesi, ‘Ankara’nın taşına bak’ ezgilerine müteakip ‘Türkiye Türklerindir. Balıkesir Balıkesirlilerindir’ cümlesiyle açılıyor. En başta bunu bilelim istiyor.
Çağrısı Balıkesir’in ‘güzel, temiz, dürüst’ insanlarına… “Bu topraktan büyüdün, bu topraktan beslendin. Ama artık bu toprakta yaşayamıyor, çalışamıyorsun, aileni besleyemiyor, kendi işini yapamıyorsun! Çünkü şehrin adeta işgal altında” diyor.
Videolar var sitesinde. Yemek masalarına karşı Kürt istilasını anlatıyor. ‘Bunlar’ diye söz ediyor Kürtler’den. Kuvayi Milliye ruhunu Balıkesir’de yaşatacağı müjdesiyle alkışlar yükseliyor.

‘Sıradan vatandaş görünümlü’, ‘Türklere göre dört misli üreyen’, ‘demokrasi tuzağı’, ‘Türklerin Kürtleştirilmesi’ gibi kalıpların, birtakım rakamlarla havada uçuştuğu ‘İstila’ isimli film izlenebiliyor sitesinden. Söz ettiği istila bu.

‘Neden ırkçı değilim?’

Telefonda karşımda bu genç kadın var. Halimi hatrımı soruyor, seçim çalışmalarının yoğunluğundan yakınıyor, bu işin sevilmeden yapılamayacağını anlatıyor dostmuşuz gibi. Doğrudan İnsan Hakları Derneği Balıkesir Şubesi’nin hakkında yaptığı suç duyurusunu soruyorum. “PKK uzantısı bir dernek tarafından suç duyurusuna maruz kalmak onurlu bir şey” diyor ezberden. Seçim sloganlarını sıralıyor, neden ‘ırkçı’ sayılamayacağını anlatıyor uzun uzun. Gerçekten yazmasam daha iyi…

Bunu sanki kendi seçti; Kürt bir Serap Yeşiltuna’nın nasıl olacağını soruyorum. İki saniye düşünüp net veriyor cevabını: “Bir Kürt olarak doğsaydım, Atatürk’ün o güzel sözünü söylerdim: Ne mutlu Türküm diyene!” Sonra onlarca yıllık kardeşliğin nasıl oyunlarla bozulduğunu anlatıyor.

“Ne yapsınlar peki, Kürtler nasıl insanlar olsunlar sizce?”
“Federasyon, özerklik istemeyen, anadil diye tutturmayan, resmi dil Türkçe’yi kabul eden insanlar olsunlar. Kardeşçe yaşamak istiyorlarsa eğer, bu kardeşliğe saygı duysunlar.”

‘Kürtçe’nin bir grameri yok’

“Hiç sevdiğiniz bir Kürt arkadaşınız falan yok mu? Ne der, kırılır mı diye düşündüğünüz biri?” diye soruyorum. Bana Türk milliyetçisi Kürt esnafla münasebetlerini anlatıyor. Sanki beni hiç duymuyor.

“Bir an şöyle düşündünüz mü, ilkokula başladığınızda Türkçe konuşmanız yasak. Yeni bir dil öğrenmeniz lazım…”

Ezber devam ediyor: “Kimsenin diline yasak getirilmiş değil. Empati kuracak bir şey yok. Bunlar sonradan çıktı zaten. Mesela bir arkadaşımız Güneydoğu’nun bir yerinden üniversiteye geliyor. Okul hayatında Türkçe okumuş, Türkçe soruları çözerek oraya gelmiş. Ne oluyor? Üniversitede birileri ‘Sana Kürtçe öğretelim’ diyor. Al sana Kürtçe kitaplar… Şivesi farklı olabilir ama annesi babası zaten Türkçe konuşuyor. Kürtçe’nin yazılı edebiyatı, bir gramer yapısı yok. Olmayan bir dil yaratıyorlar ki devlet kurabilsinler. Yoksa hepsi Türkçe biliyor.”

Balıkesir, Gönen’de bir liseden Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmış zeki bir insan. İstediğinde birilerini sevebiliyor da. Ama içi olmuş taş.

Serap Hanım yazıyı okuyup da PKK’yı anlatmaya aramayın beni lütfen. Bir insanın içi bu kadar nasıl katılaşır, ben bu kısmıyla ilgiliyim. Şaşıracaksınız ama örgüt propagandası, bizatihi kullandığınız bu dildir.