Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/kose-yazilari/az-sonra-dev-ekranda-linc-keyfi/

Az sonra: Dev ekranda linç keyfi

Acilen müstakil bir suç olarak tanımlanmadıkça, linç artacak. Son haftalar ‘normalleşmenin’ sinyalleridir.

Sokaklarda bol bol gördüğümüz reklam panolarından bir tanesi… Ya da sanki bir dükkân tabelası… Ama bunun üzerinde kocaman ‘Dev ekranda linç keyfi’ yazıyor. Ben bu ‘toplumsal reklamı’ Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 20. kuruluş yıldönümü dolayısıyla ıstanbul, Tophane’deki Depo’da açılan ‘Ateşin Düştüğü Yer’ adlı sergide gördüm. Sanatçı Erinç Seymen’in işi daha önce Contemporary İstanbul Sanat Fuarı’nın ilkinde sergilenmişti.

Artık tesadüf mü dersiniz yoksa lincin sistematikleşmesine dair acıklı bir gösterge mi, bu ‘tabela’ 2006’da tamamlandıktan bir-iki hafta sonra Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TAYAD) üyelerine bir linç girişimi daha yaşanmıştı. Hatta bunun haberi Birgün gazetesinde Erinç Seymen’in işiyle birlikte sunulmuştu.

Seymen kolay satılamayacak bir iş olarak tasarlamışsa da, koleksiyoner Saruhan Doğan almış ‘Dev ekranda linç keyfi’ni. Ama şimdi güncel sanattan değil, güncel linçten konuşalım.

‘Terörist değilim, Kürtüm’

14 Temmuz’da Diyarbakır Silvan’daki çatışmada 13 askerin hayatını kaybetmesiyle Türkiye’nin farklı şehirlerinden ‘teröre lanet’ kod adlı yürüyüşlerin haberleri geliyor. Fakat hepsi açıkça ‘Kürt’e lanet’ harekatına dönmüş vaziyette. Kimi medya organlarının ‘kitle içine karışan bazı alkollü şahıslar’ olarak lanse etmeye çalıştığı gruplar BDP binalarını taşlıyor, ortalıkta Kürt esnafın listeleri dolanıyor, Kürt olduğu ‘hissedilenler’ toplu saldırıya maruz bırakılıyor. Yerel ve ulusal medyanın kullandığı dil, nefreti ayrıca körüklüyor.
Bunun şahikası Aydın’a bağlı Bozköy’de linç edilmek istenen Kürt işçilerden Ağrılı Feyzi Çelik’in, Diyarbakır’da hayatını kaybeden askerlerden Vefa Çelik’in kuzeni olmasıdır.

18 yaşındaki bir insan, Evrim Demir, “Ben bölücü, terörist değilim, ben bir Kürtüm” diye veda mektubu bırakıp evinin bahçesinde kendini yaktı. Bunun linçten farkı var mı?

Kürtlere karşı nefret, Zeytinburnu’nda yaşandığı gibi çocukları dahi içine alarak yükselirken, bakıyorsunuz daha 10 gün önce Antalya’da iki trans kadın işlerini görmek için girdikleri banka kapısında esnaf tarafından linç edilmeye kalkıldı. Bu esnada emniyet güçlerinin engel olmak için gayret göstermediği de kayıtlarda.

Yelpazeyi açalım. ıki gün öncenin haberi bu da. Yer: Almanya’nın Kerfeld şehrindeki Grotenburg Stadı. Trabzonspor ile Belçika’nın Charleroi takımları hazırlık maçı oynuyor. Orada bulunan beş bin Trabzonspor taraftarından bir grup, ezeli rakipleri Fenerbahçe formalı birini görüyor tribünde. Ve şahıs linç edilmemek için stadı terk etmek zorunda kalıyor. Dikkat, çubukların renkleri sarı-lacivert değil sarı-siyah. O forma da Fenerbahçe’ye değil, Vitesse takımına ait. Bunu Fenerbahçe forması olsaydı linç akla yatardı mantığıyla söylemiyorum tabii ki, şuursuzluğun vesikası olsun diye anlatıyorum.

İnsanlığa karşı suçlar

Son günlerde ‘90’lara mı dönüyoruz’ tedirgin konuşmaları yapılıyor. 2000’li yıllar linç girişimlerinin asıl sıklaştığı yıllardır. Ve önümüzdeki tablo şu korkunç hakikati gözümüze sokuyor: Linç normalleşiyor!

Şimdiye dek yargıya yansıyan linç davalarında saldırının `basit müessir fiil` olarak tanımlanmasına, ‘emniyet güçlerine mukavemet’ suçuyla bizzat mağdurların yargılanmalarına şahit olduk. ‘Tepkili vatandaşa’ hiçbir şey olmuyor.

Önümüzdeki süreçte en acil yapılması gereken iş, lincin müstakil bir suç olarak Türk Ceza Kanunu’nda yerini bulmasıdır. Geçen yılın ocak ayında BDP’li Selahattin Demirtaş, linç girişimlerinin TCK’da bulunan ‘ınsanlığa karşı suçlar’ kapsamında değerlendirilerek cezalandırılmasına dair Meclis’e bir kanun değişikliği teklifi vermişti.

Dilekçesinde “Bir kişi veya grubun daha kalabalık bir grup tarafından, siyasal, felsefî, etnik, cinsel veya dinsel saiklerle ölüm ve sair ceza yöntemleri ile zarara uğratılması insanlığa karşı suçlar kapsamında sayılmalıdır” diyen Demirtaş, 77. maddede yapılacak değişiklikle linci haklı gösterenlerin dahi soruşturulmasını talep ediyordu. Sonra ne oldu?

Derhal bir girişimde bulunulmazsa ‘dev ekranda linç keyfi’ bekliyor Türkiye’yi. Daha da sık…