Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/roportajlar/mevzuatin-duymadigi-bir-hikaye/

Mevzuatın ‘duymadığı’ bir hikâye

19 yaşındaydı, Kerem Kant’ın kulaklarında bir uğultu ve işitme kaybı başladı. Asıl derdi bürokrasi olacaktı. Duymayan kulaklarıyla askere alındı. Hâlâ SGK’ya ‘özürlü’ olduğunu kanıtlayamadı.

Evet, bir anda akla gelmemiş bir dertle hayatı değişebiliyor insanın. Derman da var hayatta ama işte bazen daha yorucu olan yine insan oluyor. Diğerleri.
Kerem Kant, 2007’nin yazında, o sıralar 19 yaşında, yine maaile Çınarcık’taydı. Oralı sayılırlar. Bir akşam, önce tek kulağında çınlama başladı. Günlük deniz mesaisi itibariyle mevsim normalidir dediler. Çınlama durmayınca bir kulak burun boğaz uzmanına göründü. Üç ay boyunca aldığı ilaçlar işe yaramadığı gibi altı ay sonra diğer kulaktan da aynı ses yükselmeye başladı. Bir de işitme kaybı başladı yavaştan.
Muhtelif hastanede, ilaç ve kulaklık gibi muhtelif öneriyle teşhis konamayan bir dönem geldi sonra. En fazla işitmesinin çok hızlı kaybolduğu söylenebiliyordu ya da meselenin aslında kulağıyla ilgili olmadığı. Babası Engin Kant, konuştuğumuz güne kadar yaptırdıkları işitme testi sayısını hatırlamıyor. Kerem’in hastalığı başladığında bir benzinlikte müdür olarak çalışıyordu kendisi. Kerem’le ilgilenebilmek için emekliliğini istemek zorunda kaldı. O günden beri de çalışamadı. Hikâyenin gerisi uzun.

Duymayan kulaklarla askerlik
2009’un başı olmuş. Kerem’in teşhisi Marmara Üniversitesi Hastanesi’nin Odyoloji Bölümü’nde, bir hafta süren uyku ve işitme testlerinin sonucunda Doç. Dr. Ufuk Derinsu tarafından kondu. İşitsel nöropati. Yani sorun kulakta değil, beyne giden duyma sinirlerindeydi. ‘Biyonik kulak’ denilen ‘implant’ bir ihtimal işe yarayabilirdi; onun da kendi riskleri vardı.
2010’a girerken Kerem artık duyamaz olmuş ama ağız okumayı hızlı öğrenmişti. Denediler; alternatif tıpta da çare bulamadılar. Hastalığın sebebi belli değildi. Sadece Engin Bey’in dayısında çok daha küçük yaşta başlayan işitme kaybı olduğunu biliyorlardı. O haldeki adama bir de 27 ay askerlik yaptırdıkları hep konuşulurmuş ailede. Kulağı duymayan birine 27 ay askerlik… Devamını da dinleyin.
Açık Öğretim’de işletme okuyan Kerem hastalığı yüzünden önce bir sene kaybetse de sonra toparladı ve okulu bitirdi. Malum sırada askerlik vardı. Üç ay sonra, vatani hizmet zamanı gelen kuzeniyle birlikte Beyoğlu Askerlik Şubesi’ne gittiler. Başka bir hastanenin raporunun geçerli olmayacağını biliyorlardı ama zaten durum kendiliğinden ortaya çıkacak, iki kulağı duymayan bir genci askere almayacaklardı. Öyle sanıyorlardı.
14 ay boyunca askeri hastanelere gidip geldiler. Onlarca test yapıldı. Kerem defalarca ‘numara yapmakla’ itham edildi. Neticede askeri hastanelerde yapılan işitme testine göre Kerem’in kulaklarında ciddi bir sorun yoktu. Ama zaten derdi de kulağında değildi. “Mevzuat bu” dediler, askeri skalaya göre Kerem duyuyordu ve askerlik yapabilirdi. Başka teste lüzum yoktu. Ailenin itirazları sonuç getirmediği gibi takatlarından da götürdü. 14 ay sonra pes ettiler.
Acemi birliği Ankara, Mamak Muharebe Okulu. Usta birliği Iğdır. Kerem’in tek şansı, kuzeninin de aynı birliğe denk düşmesiydi. Her gün ailesini arayıp durum raporu veren oydu, çünkü Kerem telefon kullanamazdı.
Bir hafta sonra sağ deyince sağa dönemeyen, gel deyince anlamayan Kerem’in gerçekten duymadığına kani olan bölük başçavuşu onu hastaneye sevk etti. Sonra yine yıpratıcı bir “Senin bu oranlarla duyman lazım” seansı başladı. Testler, testler… En son GATA’ya sevk edildiklerinde bir askeri doktor raporuna göz atmak istedi ve aslında o doktor sayesinde ‘askerin ailesine teslimi’ kararı çıktı. 13 gün askerlik yapan Kerem, Iğdır’a bir sınır karakoluna verilebilirdi; verilecekti.

‘Sivil’ ayrı bir sorun
Iş bulmak isteyen Kerem ve ailesini ‘sivilde’ bir sınav daha bekliyordu. Şimdi de ‘özürlü’ olduğunu kanıtlamalıydı ki o kontenjandan iş bulabilsin. Fakat Kerem’in hastalığı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından tanınmadığından askerlik öncesinde olduğu gibi dizi dizi klasik işitme testlerine sokuldu. O aritmetiğe göre Kerem yüzde 14 özürlüydü ki bu devletin gözünde ‘sağlamsın’ demek. Istersen hiç duyma. Peki kulakları işiten birini ‘sağlam’ statüsünde işe almaya kim hevesli? Teşhisi koyan Marmara Üniversitesi Hastanesi dahi, SGK mevzuatına göre başka türlü davranamıyordu.
Heyetlere girildi, Il Sağlık Müdürlüğü’ne şikâyette bulunuldu. Itiraz süreleri lastik gibi uzuyor, en erken altı ay sonrasına gün veriliyor. Şu an en yakın heyet tarihi Haziran 2013. Bir yandan da Iş-Kur’a başvuruda bulundu Kerem. Madem sağlam, o zaman ona göre de bir iş vardır değil mi? Engin Bey “Uğraştık ama askeriyede en azından birine derdimizi anlatabildik, sivil daha fenaymış. Başka özürlü bir çocuğun hakkını yemek istemiyorum, sadece Kerem’in hakkını istiyorum. Zaten artık bu oğlumun meselesinden de çıktı” diyor. Eşi de Kerem’den sonra başka bir rahatsızlıktan mustarip; her işe o koşuyor.

Dev bir sinek gibi
Kerem hastalığının ilk yılı boyunca ona ‘Artık hayatta hiçbir şey yapamam’ dedirten bir depresyon yaşadı. Sonra bunu kısmen atlattıysa da, zaten tek başına onun için ağır bir meseleyi, bir de bürokrasiye kanıtlama mecburiyeti yormuş onu. Evden çok çıkmıyor. Karşısındakini tanıdıkça daha iyi ağız okuyabiliyor. Bizde de öyle oldu. Kendi sesini duyamamaktan doğan küçük kontrolsüzlükler dışında konuşmasında sorun yok. “Keşke nedenini bilebilseydim” diyor, “Mesela yüksek sesle çok müzik dinlemekten oldu. Böyle deselerdi kendime kızardım ve rahatlardım” diyor. Rap müzik seviyor, daha önceden bildiği şarkıları yine ‘dinliyor’ evde. Sosyalleşmekten kaçındığı ve de çalışamadığı için bilgisayar başında ömür sürüyor. Zaten en iyi bilgisayar işlerinden anlıyor.
Bir büyük derdi de, bilmem canlandırabilir miyiz zihnimizde, Kerem 2007’den beri kulaklarında uğultuyla yaşıyor. “Bir makine gibi” diyor, dev bir sineğin vızıltısına benzetiyor. Bu ses yüzünden aklını toplayıp kitap okuyamamaktan şikâyetçi. Bir de uyuyamıyor. Ancak uykusuzluktan bedeni bitap düştüğünde, sabaha karşı uyumasına izin veriyor kulaklarındaki dev sinek.
Ama Kerem gibiler yine de daha çok diğer insanlardan ve onların bürokrasisinden çekiyor.

‘Bize bu tanıyı koyma yetkisi veriyorlarsa…’
Kerem Kant’ın hastalığına tanı koyan Marmara Üniversitesi Hastanesi Odyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ufuk Derinsu, mevzuatın sorunlarına da teşhis koyuyor:
“İşitsel nöropatide işitme sinirinde problem vardır, içkulakta değil. Bu yüzden içkulağa yönelik testlerde fark edilmez. ‘Özür oranı’ işitme eğrisine göre puanlanır. İşitsel nöropatide işitme, frekanslara göre dağılımda büyük kayıp göstermeyebilir. Yapılması gerekense sadece işin uzmanlarını dinlemek. Bu tanıyı işitsel uyarılmış potansiyeller (BAEP) diye geçen gibi birtakım objektif testlerden sonra koyuyoruz. Yani bize bu tanıyı koyma yetkisi veriyorlarsa, sonrasında da dinlemeleri gerekiyor.
Sadece bizim böyle 150-200 hastamız var. Azımsanacak rakam değil. Bir kısmına ‘biyonik kulak’ denilen implant yapıldı. Bir dayanak göstereyim size, işitsel nöropati tanısı koyduğumuzda işitmeye bakılmaksızın, mevzuat bu implanta olanak tanıyor. Yani mevzuat oradan hastalığı tanıyor ama mesela askere giderken görmeyebiliyor.”

Fotoğraf: Muhsin Akgün