Tutuklu öğrenciler, yumurta eylemleri, İdris Naim Şahin ve eşcinsellik… Ak Parti Gençlik Kolları’yla 2 saat…
Geçen hafta üniversitelerdeki kantin boykotları üzerine yazdıktan sonra gelen mail’lerden biri biraz farklıydı. Ak Parti Gençlik Kolları’nın Bahçeşehir Üniversitesi Teşkilatı benimle tanışmak, konuşmak istiyordu. Konuyu sorunca ‘Gençlik, gündem ve eşcinsellikle ilgili yazınız’ cevabını aldım. Ak Partili gençlerle gündemden ve eşcinsellikten konuşmak… İl Binası’na hepsinden önce vardım, en çok soruyu ben sordum.
Önce benim yolumun kesiştiği gençlerden konuştuk. Örgüt üyeliği ya da propagandası yapmak suçlarıyla yargılanan muhalif, solcu 500’den fazla öğrenciyi biliyordum ben. Kürt olduğu için daha çabuk örgüt bağı yaratılabilen öğrencileri, genç Kürt gazetecileri biliyordum. Kürtçe şarkı söylediği için ya da arkadaşlarını ırkçı saldırıdan korurken polis kurşunuyla ölenleri… Eşcinsel yahut trans kimlikleri yüzünden ayrımcılığa uğrayanları, kantinlerini boykot edenleri, ‘Kadına şiddete hayır’ derken polisin dövdüğü genç kadınları, liseli vicdani retçileri, bir Ermeni okulunun kapısına dev boyutta asılan ‘Ne mutlu Türküm diyene’ tabelasını ‘Ne mutlu halkların kardeşliği diyene’ diye değiştiren anarşist gençleri biliyorum ben. Dedim ki: Ben sizi hiç bilmiyorum. Çoğunlukta olmak nasıl bir duygu, anlatın bana…
Erdoğan bu dünyadan değil
İsimlerini yazmayayım. Zaten birçok konuda fazlasıyla hemfikirler. Çoğunlukta olmanın haklı bir gururu olduğunu ama o iktidar duygusuyla dolaşmadıklarını söylediler önce. Tuhaftır konuştukça, okullarının öğrenci profili içinde bir tür ‘azınlık’ hissi yaşadıkları ortaya çıktı. Kafasına AK Partili prototipi monte edilmiş aşırı Kemalist kitle ya da ‘Iıyyy siyaset’ modeli gençler pek sıcak bakmıyor onlara. ‘Bunlar gittikçe çoğalıyor’ cümlesini duymuşlar mesela.
‘Sessiz yığını’ kendi yanlarına çekmek istediklerinden sosyal aktiviteler düzenliyorlar. Mesela kültür gezileri yapıyorlar, ‘paintball’a gidiyorlar. Topluca Beyaz Show’a gitmek gibi bir fikir dahi vardı.
İş tutuklu öğrencilere gelince, ‘Neden yumurta değil de gül atmıyorlar’, ‘Solcu olup da tutuklanmayanlar da var ama’ minvalinde tıkanıp kaldık. Yine de protestocu öğrencilere uygulanan şiddetten rahatsızlardı. Bir protestocuyu kürsüye çıkaran Bakan Taner Yıldız kahramanları olmuş. Hatta tebrik için aramışlar bile Yıldız’ı.
“Cep telefonlarınızda hangi bakanın numarası var?” diye sordum, Egemen Bağış ve Taner Yıldız çıktı. İstedikleri bakana ulaşabildiklerini gururla anlattılar. Tayyip Erdoğan’la hangilerinin tanıştığını merak ettim. Babalarının milletvekilliği yahut belediye başkanlığı yüzünden üç, düğünde tanışan ise bir kişi çıktı.
Laf ekonomimizin şahaneliğine geldiğinde, her şeye rağmen artan genç işsizliğini attım ortaya. Cepten bakan arayabilenler, niye işsizlikten korksun diyebilirsiniz. Onlar da ‘iş beğenmeyen, doyumsuz gençlik’ yüzünden istatistiklerin öyle çıktığını düşünüyorlardı zaten.
Peki partilerini eleştirmeye ne kadar imkânları var? Onların teşkilatı daha hiç hazırlamasa da eleştirel raporlar sunabilirlermiş. Fakat iki saatlik hararetli tartışmada eleştirel oldukları iki başlık vardı. İlki, o da sadece Kürt olan üçünün Uludere’de yaşanana katliam denmesi ve sorumluların kesinlikle açığa çıkarılmasını söylemeleriydi. İkinci başlık da İdris Naim Şahin. Adını anmamla konuyu değiştirme gayretlerine yenik düşmedim, zorladım. ‘Bir bakanın lafının nereye gideceğini düşünmesi gerekir’, ‘Ondan daha iyi yapabilecekler vardır’ sularına kadar geldik. Hatta Şahin’in görevden alınacağı dedikodusunu hatırlattılar bana nazikçe.
İdeal siyasetçilerini sorunca, cevap tabii ki Erdoğan. Ahmet Davutoğlu’nu anan biri şunu da ekledi: “Erdoğan gitsin, Davutoğlu gelsin demiyorum ama. Hani en iyi futbolcu Ronaldo; Messi zaten bu dünyadan değil, derler ya. Davutoğlu iyi siyasetçi. Erdoğan bu dünyadan değil.”
Eşcinseller sorunsalı…
Ve laf eşcinselliğe geldi Bir yazımda eşcinselleri ‘düzelten’ bir terapiden söz etmiştim. “Kendi arzusuyla eşcinsellikten ‘kurtulmak’ isteyenler, bırakalım kurtulsunlar” diyordu. ‘Elbette hakları olsun ama bu haklar çoğunluğu rahatsız ediyorsa ne olacak?’ sorusu geldiğinde, azınlık gruplarına verilecek hakların ‘çoğunluğun’ müsaade ettiği ölçütlerde olamayacağı ilkesinden söz etmek gerekti. Fakat karşımdakiler 70’lerden sonra örgütlenen eşcinsellerin siyasi oyunlarla lobi yaptıklarına, o sayede ‘hastalık’ satütüsünün kalktığına, bir anlamda bilimin tahrif edildiğine inanıyordu. Eşcinselliğin tecavüzden ya da manevi boşluktan kaynaklandığını düşünüyorlardı. “Gittikçe artıyor. Ya dünyanın, ülkemizin çoğu eşcinsel olursa, o zaman neslimiz nasıl devam eder?” diyorlardı. Dilim döndüğünce anlattım ama tesirini bilmiyorum. Sadece ‘Lafın üç kilometre öteye nasıl gideceğini asla bilemezsiniz. Burada eşcinseller hasta, dünyayı ele geçirecek dersiniz. Bu ondan ona yayılır ve üç kilometre ötede biri satırla eşcinsellere, translara saldırır. Siz bunun vebalini almaya hazır mısınız?” diye sorduğumda bir sessizlik oldu. Benim gibi birçok fikrine karşı oldukları birini sohbete çağıracak kadar çoğulcu bu gençler, umarım bir dahaki toplantıya bir eşcinsel aktivisti çağırır.