Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/kose-yazilari/polis-sergisinden-canli-bildiriyorum/

Polis Sergisi’nden canlı yayın

Behzat Ç, biber gazı çeşitleri, göçmenlerin yaptığı kolyeler sergisi… Taksim Meydanı’ndaki polis çadırındayız.

Polis Bayramı her sene bir öncekinden daha coşkulu geçiyor şehrimizde. Her yer binlerce balonla süslenmiş, dev afişler binalara giydirilmiş. Taksim Meydanı’nın girişinde eylemli yahut eylemsiz günlerde polis araçlarının hazır bulunduğu malum noktaya dev bir çadır kurulmuş geçen yılki gibi. Emniyet sergisi…

* * *

Ziynet Sali’nin son sürüm şarkıları köklendiği için içeride bir gündüz diskosu havası hâkim. Motorsikletlere oturarak, bomba imha robotlarına sarılarak poz veren insanlar var. Emniyet birimlerini dolaşan bir vatandaş olarak benim de sorularım var.

*Asayiş şube Müdürlüğü’nün önünde Milli Piyangocu kılığına girmiş bir polis mankeni var. Önünde biletleri özenle dizinli tezgâh falan tam. Memura piyangocu, simitçi, kestaneci dışında yeni hangi seyyar sivil modellerinin olduğunu soruyorum. “Kurye var, camcı var, çırak var” diyor. Her kuryeyi, piyangocuyu, camcıyı polis zannetmemiz, zaten amaçladıkları şeymiş.

*Yabancılar şube Müdürlüğü’nün önündeki kolye sergisi olayı bir Olgunlaşma Enstitüsü kermesine dönüştürmüş. El emeği göz nuru bu kolyeleri, Halk Eğitim’den bir kurs alarak ‘misafir’ göçmenler yapıyormuş. “Demek yeni bir zanaat öğrenecek kadar vakitleri oluyor” diye sorunca, memur “Kalış süreleri ülkelerine, para durumlarına göre değişiyor” diyor. Peki bunları yapan kadın göçmenler takabiliyorlar mı? “ısterlerse takarlar” diyor görevli. Hayır, kolye satışı yok.

*Çocuk Polisi masasının yanında dev bir ‘Kanka’ maskotu var. ılkokulları gezerken bu kıyafeti kimin giydiğini soruyorum. Gençten bir memur “ış bana düştü” diyor. Kostüm yazın çok yakıyormuş, kışın sorun yok. ‘Kanka’nın burnunda bir delik var, memur da o delikten nefes alıyormuş. Konuşurken etrafım kalabalıklaşınca “Siz Behzat Ç.’yi izliyor musunuz?” diye soruyorum. “Oooo…” onaylama seslerinden sonra, “Ben hastasıyım” diyor bir kadın memur. “Gerçekçi mi?” diyorum, biri atlayarak “Bizde mesai saatinde içki olayı olmaz. Onu abartmışlar ama diyaloglar, o muhabbet valla aynı” diyor. ‘Arka Sokaklar’ yalanmış. Teröre, asayişe, cinayete aynı birim bakamazmış. Üstelik hepsi de rütbeli…

* * *

*En gerildiğim masa Çevik Kuvvet oluyor çünkü biber gazı çeşitlerini soruyorum. Çok ilgili bir memur sanki parfümeride nemlendirici sormuşum gibi tek tek eline alarak “Bir de bu boyumuz var” diye farklı menzillerdeki biber gazlarını tantıyor. Daha hâlâ yerli üretim biber gazları kullanıma geçmemiş; bunlar Brezilya’dan. Bizzat kendisi bir 1 Mayıs’ta 150 adet kullanmış, 500’e kadar yolu varmış. Hastaneye atılan biber gazı, kısa mesafeden atılanlar, astım hastaları; ne sorsam usturuplu bir cevabı var. şevkli sorularm bir parantez açtırıyor: “Tabii toplumsal gösterilere katılmak herkesin hakkı…” Gazın etkilerinden konuşurken en etkili yöntemin bir vantilatörün karşısına geçmek olduğunu söylüyor. “Limon yalan mı?” diye soruyorum. “Limonu gelmeden sürmeleri lazım ki, gözenekler kapansın, hava alamasın. Gazı yedikten sonra limon sürmenin hiçbir faydası yok” diyor. Ancak teşekkür edilir bu tüyoya.
Ben de bir vatandaşım, niye geriliyorum ki…

Edebiyata sürüklenen çocuk

* Lanetli bir nehir gibi akıp giden gençliğimi tükettiğim bu yollarda yaşananları tüm ayrıntılarıyla anlatıyorum.
*Gözünde çöp olanlar herkesin gözünde çöp var zannederler. Ben gözümdeki çöpü çıkarttım yargılanıyorum.
*Kral çıplak, evet kral çıplak diyor bu çocuk.
*Benim de hayallerim vardı, deniz kenarında gün batımını melisa düşleri eşliğinde karşılamak, yarimin karşısında terlemek…
*Yalnızlığın bile yalnız olduğu demir duvarları hayal etmiyordum.
*Asıl siz suçlusunuz. Er ya da geç ışık sizi aydınlatacak ve gizlendiğiniz bu karanlıktan çıkacaksınız.

‘Suça sürüklenen çocuk’ Ogün Samast pazartesi günkü duruşmada ifadesini, hücresinde tek başına yazdığını iddia ettiği notlara bakarak verdi.

Hrant Dink’in katili Samast’ın gürbüzlüge geçişi de, çocukluğa geçişi de hepimizin önünde oldu. “Arayan Jennifer Lopez’di” sığlığındaki bir adamın ‘melisa düşleri’yle birlikte topu medyaya atışı da hepimizin gözlerinin önünde oluyor. Bu dramatik ve şiirsel mağduriyet dili nasıl da hedefi saptırıyor. Bu, gerçekten Samast’ın dili mi?