Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/kose-yazilari/mechul-fok-bademin-asiri-dokunakli-hikayesi/

Meçhul fok Badem’in aşırı dokunaklı hikâyesi

Şimdi nerede biliyor musunuz? Badem’in hayata küstürülüşü insanlığa ve bürokrasiye dair ders gibi.

Üç gün önce Samandağ’da, Türkiye’de 90 civarında olduğu tahmin edilen, nesli tehlikedeki Akdeniz foklarından biri ölü bulundu. Ölüm nedeni nekropside ortaya çıkar ama zıpkın yarasına benzer izler var.
Fok Badem’i hatırlar mısınız? Şimdi nerede biliyor musunuz? Sonu, başı kadar ilgiye mahzar olamayan, insanlığa dair öğretici, memleket hakikatleri açısından ziyadesiyle düşündürücü bir hikâye bu.

2006’nın sonunda Didim’de yaralı bulunduğunda kimse ne yapılması gerektiğini bilmiyordu. 1987’den beri Akdeniz foku (Monachus monachus) ve habitatı üzerine çalışsa da Sualtı Araştırmaları Derneği Akdeniz Foku Araştırma Grubu’nun (SAD-AFAG) rehabilitasyon konusunda ne tecrübesi, ne tüzüğünde böyle bir amacı, ne de parası vardı. Mustafa Koç devreye girerek masrafları üstlendi. Bu işin en iyisi kim? Hollanda Fok Hastanesi mi, oranın en deneyimli bakıcısı geldi Foça’ya. Onların elinden yüzlerce fok geçmiş ama hepsi liman foku. Badem’in ayarlarıyla ilk oynayan süreç böyle başladı. Hortumla beslenirken insan yüzü görmemesi gerekirken, görmek ne kelime, başı okşandı. Her altını pisleyişi sonrası uzun uzun yıkandı. Daha bebekken gördüğü yüzlerce insan arasında takım elbiseli resmi erkan da vardı. Basbayağı resmi heyetler havuzunu ziyaret etti çünkü.

‘Fok Bayram’la yakalandı’

Dört ay, üç hafta sonra iyileşip bir de gürbüzleşen Badem, Datça’dan bırakıldı. Doğal ortamındaydı ama o ne yaptı? İki dalgıcın peşine takılıp güle oynaya karaya çıktı. SAD-AFAG ekibi için o zor üç yıl başlamıştı. Hem insanlardan Badem’e, hem de Badem’den insanlara gelebilecek tehlikeler akıllarında, yürekleri ağızlarında yaşadılar.

Sahil Güvenlik ısrarla uyarıcı anonslar yaptıysa da şöyle şeyler oldu: Sevenleri tarafından Badem’e pilav yedirildi, ağzına börek tıkıldı. Ölü balık bile yiyemezken, istavrit tava verildi. Şapka takıldı, sarmaş dolaş yüzlerce fotoğrafı çekildi. Kıyıda kendisiyle el ense güreş tutan adamlar oldu. ‘Badem, Datça’da Bayram’la yakalandı’ tipi asparagas fok magazini yapıldı. Ha bir de, heykeli dikildi.
Bu arada o da şezlonglarda yattı, teknelere çıkıp dinlendi, sahilde plaj havlularına uzandı. Aslında vahşi bir hayvandı ve ayarları bozulmuştu. Uyarınca ‘sevme hakkımız elimizden alınamaz’ diyenleri içgüdüleriyle cevapladığı, düpedüz saldırdığı da oluyordu. Badem’e taş da atıldı, sırtında sopa da kırıldı. Seviyorsan, uzak duracaksın; insanlık için büyük bir sınavdı bu, verilemedi. Fazla sevgiden maraz doğdu.

En son Karaca’daki Deniz Canlıları Rehabilitasyon Merkezi’ndeki havuzuna gelip gidiyordu Badem. Hamileymiş; ama yavrusu ölü doğdu. Neden? Bir rant meselesi ve bürokrasi çıkmazı nedeniyle önce çevreyi kirlettiği gerekçesiyle canlı balık yemesi yasaklandı, sonra o merkezden çıkılmak durumunda kalındı. Yavru, karnında beslenememiş yeterince.

O günden sonra ağır depresyona girdi Badem. Kıyıda günlerce inlediğini gördüler. Sonra da birden çekti gitti. Nisandan beri tek emare yok. Yunanistan’da yeni bir hayat kurmuş da olabilir, ölmüş de; belki bir mağarada yalnız yaşlanıyor. Hatırlanmayan eski star’lar; arabesk şarkıların, acıklı romanların kahramanları gibi.

(SAD-AFAG’tan Cem Orkun Kıraç, Ozan Veryeri, Harun Güçlüsoy, Zafer Kızılkaya, İrfan Yıldırım, Avni Gök, Ceyhun Ekinci ve Yalçın Savaş, Badem için çok emek sarfetti. Sonra 2011’de doğaya salınan foklar Dilara ve Tina’ya, aldıkları bu dersle yaklaştılar. Onlar mutlu, Badem meçhul.)