Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/kose-yazilari/halklarin-ve-denizlerin-bir-bildigi-vardir/

Halkların ve denizlerin bir bildiği vardır

Maltepe ve Yenikapı’da denizi doldurarak yapılan miting alanlarının simgesel bir anlamı var: ‘Bu anakarada size yer yok’ diyorlar…

Şu anda İstanbul’un iki ucunda damperli kamyonlar son turlarını atıyor. Pusulanın tek tarafında Maltepe sahili var. Gözünüzün önüne bir futbol sahası getirin; futbol sahasının ortasında bir başınıza kendinizi düşünün. Şimdi hepsini 171’le çarpın. Maltepe sahilinde aylardır kamyonlar mesaide böyle. Marmara Adası’ndan taş dolu gemiler yanaşıyor. Karanın bittiği yer, seneler evvel doldurularak yol olmuştu, şimdi deniz 120 hektar daha küçülüyor. Neden?

Güler misiniz bilmem, buraya ‘dünyanın en büyük parkı’ yapılacakmış. Yine iddialıyız, yine dünyanın en büyüğünü yapacağız. 87 bin ağaç ve bitki dikilecekmiş. Hesaba ‘bitki’ de dahil edildiğine göre her bir sardunya fidesini de sayıyoruz demektir. Peki üçüncü köprü projesi yüzünden kesilecek toplam ağaç sayısı ne? Tam 2 milyon 507 bin 152! Ama Maltepe’ye ‘dünyadaki en büyük yeşil alan projesi’ni yapıyoruz.

Maltepe projesindeki gayelerden biri de Anadolu yakasının miting alanı olarak kullanılması. Muhtemelen milyon kişi toplayan bir alan olacak. Başta iki adres vermiştim. Diğer yandan Yenikapı’da kamyonlar harıl harıl çalışıyor denizi doldurmak için. O da Avrupa yakasının miting alanı olacak. Çarşamba günü Milliyet’teki köşesinde Mehveş Evin’in Yenikapı miting alanına dair sorduğu haklı sorular arasında “Kazlıçeşme’ye 1 milyon insan girebilirken neden hemen yakınında hem de tarihi yarımada sınırlarında böyle bir alan inşa etmek icap etti?” de vardı. Öğrendik artık. Bu, ancak tek bir şeyin göstergesi olabilir: Kazlıçeşme’deki alan için başka hesaplar var. Oteller mi, AVM’ler mi, rezidanslar mı? Kazlıçeşme için şıpınişi onaylanmış bir projeyi duyacağızdır bir müddet sonra. Yazdık bir kenara.

‘Anakarada size yer yok!’ “Bundan sonra dereler istediği gibi değil, bizim istediğimiz gibi akacak” diyen akıl, bundan sonra karalar bizim istediğimiz yerde bitecek, deniz bizim istediğimiz yerde başlayacak demeye getiriyor aslında. Denizi insan eliyle doldurmanın, kadim tabiat yasalarıyla belirlenmiş olana, insan beyniyle itirazın ne gibi vahim neticeler getireceğini kibirinden görmüyor. Depremlerin, sellerin doldurulmuş kara parçalarına neler ettiğini sıralasak ne fayda? Deniz dibinin de bir can taşıdığını, bu biçimde müdahalenin cinayet olduğunu anlatsak ya da.

Bütün bunların ötesinde denizi doldurarak miting alanı yaratmanın simgesel bir anlamı da var bana kalırsa. Şehirlerin ana meydanlarında, ‘adalet sarayları’nın önünde basın açıklamasına yasak koyan, biber gazıyla işleyebilen bu zihniyet, anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeyi kendi işaret ettiği iki alanda hudutlandırmak istiyor.

Bu hakkın kullanılmasından o kadar korkuyor ki, merkezden uzak bir yerde bağırsınlar, çağırsınlar, sesleri deniz rüzgârlarına karışsın gitsin istiyorlar. 2013 Newroz’u dışında kaç miting, kaç eylem bir milyondan fazla insanı toplayabilmiş? Bu devasa meydanlara gitsinler ve aslında ne kadar küçük, ne kadar az olduklarını hatırlasınlar diyorlar. Bu hakka o kadar yabancılar ki, bizim sözümüzün geçtiği anakarada size yer yok demek bu yaptıkları. Ancak işte denizi doldururuz, olmayan bir yer icat ederiz, gidin topluca vızıldanın orada diyorlar. Bunu yaparken o şehre, o ülkeye, bu gezegene maliyeti nedir düşünmeye çok lüzum yok. Zaten bunu da yaptığımıza dua edin diyorlar. Sardunya, menekşe falan da dikecekler işte Maltepe’ye.

Fakat şunu unutuyorlar: Denizler ve halklar birbirine benzer. Onlardan alınanın hesabını sorarlar.