Pınar Öğünç / https://www.pinarogunc.com/yazi/kose-yazilari/en-azindan-bir-kere-kesisene-paralel-denir-mi/

En azından bir kere kesişene paralel denir mi?

Temel geometri bilgisi değil miydi? Paralel doğrular ancak sonsuzda kesişir. Daha evvel çok kez kesişmiş bu iki ‘doğrunun’ yanlış bildiği bir şey olamaz mı?

Rüşvet iddiası istifa getirdi’ diye bir başlık. Olay Japonya’da geçiyor lakin. Tokyo Valisi, hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddiası üzerine “Hükümetin, olimpiyatlar ve paralimpik oyunları için yapması gereken hazırlıkları daha fazla ertelememek adına istifa etmeye karar verdim” diyerek mektuba ıslak imzayı basıyor. Bizse şu an her şeyden önce 2020 Olimpiyat Oyunları Tokyo’da değil de İstanbul’da yapılsaydı kimler, nerelerden kaç ayakkabı kutusu istiflerdi diye düşünüyoruz. Bu geliyor aklımıza çünkü.

Buralarda isminin türlü şekillerde rüşvet ve yolsuzluk davalarına karıştığı iddia edilen dört bakansa neden sonra zar zor “İstifaya hazırız” diyebiliyorlar. İstifaya hazır olmakla hakikaten istifa etmek arasında büyük fark var. Birinde iddianın gölgesini bile reddetmek, soruşturmanın hakkıyla yürüyebilmesi için koltuğundan o saniye kalkmak vardır. Kendini bilenler, (eğer adalet mekanizmasına güveniyorsa) hakikatin gün yüzüne çıkacağını da bilirler. Diğerinde ise topu yukarı atarak bir nevi “Sizin başınıza çok bela olacaksak gidelim, idare ederseniz kalalım” mesajı yatar. Haysiyet odaklı kişisel bir karar değildir.

Gayri milli operasyon!

‘Görevi kötüye kullandılar’ diye bir başlık. Olay yine sandığımız yerde geçmiyor lakin. Emniyetin farklı birimlerinde aniden yapılan yeni görevlendirmeler için atılmış. Yapılan baskınlarda, ki ismi geçen herkese de gidilememiş henüz, 10 milyon liradan fazlası ele geçmiş. Bu sadece nakit olan, ilk aşamada ulaşılan… Dosya kâğıtlarına tükenmezkalemle tane tane listeleri çıkarılmış banknotların. Ve bunun üzerine emniyet içerisinde bir satranç… Ki kaç kez görmüşüz o satranç tahtasında görevlerini kötüye kullananların, yetkilerini aşanların soruşturulmadığını ve hatta kollandığını. Mesela İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın neden görevinden alınıyor, anlamıyoruz. Gerektirecek vesile daha evvel hiç mi olmamış? Yahut bunun soruşturmaya, halka faydası nedir şu an bilemiyoruz. Çapkın giderken “Nasıl geldiysek öyle gidiyoruz. Merkeze alındım, hayırlısı olsun” diyor, kalıyoruz.

“Operasyon milli değil” diyor bir profesör. ‘Milli irade’ heyulası yavruluyor, “Borsayı da çökerttiler”, “Bankayı değil halkı cezalandırdılar” başlıkları atılıyor. ‘Halkın’ bir ahbabıyla sohbet ederken aklında tutamayacağı, havsalasına sığmayacak rakamlar havada uçuşurken gayri milli bir operasyonla asıl halkın zararlı çıktığı iddia edilebiliyor. Yakınları, kendileri cezaevlerinde, gözaltında ‘utandırmadan’ çıplak arananların suratına bakarak, gözaltındakiler müdür odalarında konaklatılıyor. Yolsuzluğun aydınlığa kavuşturulacağı yer sandık mıdır? Pusula yine sandığa çevriliyor. Ve bir kişi de “Külliyen yalan” demiyor.

Türkiye ‘düzlemi’

Bu günlerin ‘köşegenlere’ sıkışınca vaziyet kurtaran tamlamalarından biri de ‘paralel devlet’ oldu. Derinine de, paraleline de müsaade eden devlettir, ta kendisidir. Kaldı ki paralel, önümüzde cereyan eden iktidar düellosunu tarif için yanlış bir sıfat. Sonra hayatta hiçbir işinize yaramayacağını düşündünüz belki, temel geometri bilgisidir; paralel iki doğru ancak sonsuzda kesişir. Öklid geometrisinde sonlu bir noktada kesişmeleri imkânsız yani. Bu bir aksiyom; tartışmıyoruz.

Oysa bu iki paralel doğrunun daha evvel uzayda hangi noktalarda pek mesut biçimde kesiştiğini biliyoruz. Dahası, bundan sonra yine kesişebileceklerini de… Türkiye ‘düzleminde’ sadece adaletin tecellisiyle, hukuk mekanizmasının üleşilmesiyle, polis şiddetiyle, şiddetin kollanmasıyla, gelir eşitsizliğiyle, rantçılıkla derdi olanların sayısı bu iki doğrunun sandığından daha fazla olabilir ama.