Kitap küllerinden doğan bir direniş

Biri Barbie desenli bir çantayı tutuşturmaya çalışıyor, diğeri çıkartmaların durduğu rafı devirip üzerinde tepiniyor. Bir genç, onun da sevdikleri, onu sevenler var hayatta, hasır bir tabureyi kitaplara hınçla vuruyor, vuruyor. Kırşehir’in en büyük, hatta tek kitapçısı Gül Kitabevi’nin 8 Eylül’de yıkılıp yakılışının görüntüleri, insan cinsinin alçalabileceği zaviyelere dair belgesel gibi aynı zamanda. İrkiliyorsunuz. Neredeyse üç


“Biz bu seçimi neden yaptık?”

Cuma günü Beyazıt’taki YÖK protestosunu takip eden Bianet muhabiri Beyza Kural’ı gözaltına almak isteyen polis şöyle bağırıyordu: “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi değil artık, bunu öğreteceğiz size.” Beyazıt Meydanı’ndaki güvercinleri havalandırıp Türkiye’nin bütün meydanlarına ulaşsın istenen mesaj bu aslında. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Üzerinden bir süre geçtikten sonra, fon müziği “bitanemli”,


Yusuf’un, horozunun ve Türkiye’nin hikâyesi

Önce şöyle bir sahne geliyor gözümün önüne. Cizre’den Diyarbakır’a giden şehirlerarası otobüste, bir yolcunun kucağında bakkaldan istenmiş sarı mukavva bir kutu var. İçinde bir horoz. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gidiyorlar. Çünkü 13 yaşındaki Yusuf ameliyatın narkozundan sıyrılır sıyrılmaz horozunu sormuş. Cizre’den bir komşunun taşıdığı o horoz, hastanenin arka tarafındaki bahçeye bırakılacak, hemen bahçe katındaki